Psikoterapinin insanlar üzerinde nasıl etki edeceğini anlamak için önce insan zihninin ve beyninin nasıl çalıştığını anlamak gerektiğini düşünüyorum. Psikologlar tarafından son derece aktif kullanılan bilinç ve bilinçdışı (bilinçaltı) kavramlarının beynimizde aslında nelerle bağlantılı olduğunu anlamak hem kendimizi hem de davranışlarımızı anlamak için son derece önemlidir. Çünkü insan zihni, beyin ve ilişkilerle şekillenen ve çalışmasını bu iki sistemin karşılıklı işbirliğiyle sürdüren bir yapıdır. Gelin bu yazı dizisinde beynimizin yapısını anlayalım ve bu sayede kendimizi daha iyi tanıyalım.
Beynimizde Neler Oluyor ?
Beynimiz birbirine bağlı yüz milyonun üzerinde nöron ve nöronların destekleyicisi konumunda trilyonlarca gliya hücrelerinden oluşur. Her nöronun diğer nöronlarla bağlantı kurmasını sağlayan ortalama on bin bağlantısı vardır. Bu şekilde düşünüldüğünde, beynimizde bir milyon milyar bağlantı olduğu düşünülmektedir. Yani, beynimizin içindeki bağlantılar, doğal ya da yapay tüm yapılar içerisindeki en karmaşık yapıyı oluşturur.
Nöronlar, sinir sistemindeki temel hücrelerden biridir. Bu hücrenin alıcı kısmı olan gövdesine dentrit adı verilir. Dentritler, diğer nöronlarla bağlantı kuran uzun aksonal parçalardan oluşur. Nöronlar, bizlerin eyleme geçmesini sağlayan elektriksel uyarıları uzun aksonların aşağısına doğru gönderir. Bu durumda “sinaps” olarak adlandırılan boşluktaki nörotransmiterler serbest bırakılır. Serbest bırakılan nörotransmiterler hedef yönündeki hücreyi ya uyarır ya da engeller. Bu durum beynin elektrokimyasal bir işleyişe sahip olduğuna örnektir. Beyindeki bağlantıların bu denli yüksek olmasından dolayı bir nöronun etkinleşmesi ortalama on bin nöronun etkinleşmesini beraberinde getirir. Örneğin; İstanbul boğazının nasıl göründüğünü düşündüğünüzde ya da Anıtkabiri düşündüğünüzde binlerce nöron aynı anda ateşlenir. Ateşlenen bu nöronal yapı “nöral ağ profili” olarak adlandırılır. Zihnimizden geçen her düşünceyle beraber farklı beyin bölgelerinde farklı nöral ağ profilleri ateşlenir. Bu ağ profilleri birleşerek devreleri, devreler bölgeleri, bölgeler ise yarımküreleri oluştururlar. Gelin beynin en küçük parçalarından hareketle başladığımız bu yolculuğa beynin temel yapılarıyla devam edelim.
Beynin Alt Yapıları
Beynin alt kısmında kalan yapılar vücudumuzun uyarılmasını ve uyanıklık durumlarında kritik öneme sahiptir. Vücudumuzun ısısı, solunum, nabız vb. fizyolojik unsurları beyin sapıyla dolaylı ilgilidir. Bu bölgedeki nöron kümeleri hayatta kalmamızı sağlayan savaşma- kaçma ve donakalma tepkilerini yönetmekle görevlidir. Beyin sapının üst kısmında bulunan talamus, vücuttan gelen duyusal bilgiler için geçit vazifesi görür. Talamus’un neokorteks de dahil olmak üzere beynin diğer bölgeleriyle yoğun bağlantıları mevcuttur. Talamus’un bilinçli deneyimin aracısı olduğu yönünde ciddi önermeler mevcuttur. Beynin alt bölümleri ayrıca hipotalamus ve hipofiz bezine de ev sahipliği yapar. Hipofiz bezi, nöroendoktrin faaliyeti ( nöronal ateşleme ve hormon salınımı) yoluyla meydana gelen bedensel dengeden ve fizyolojik homeostasisten sorumludur.
ORTA BEYİN YAPILARI
Orta beynimiz, limbik sistem olarak adlandırdığımız ve duygularımız, güdülenmemiz, belleğin bütünleştirilmesi ve amaca yönelik davranışın bütünleştirilmesinde kritik rol oynayan nöron kümelerinden oluşur. Limbik sistem, içerisinde hafızanın merkezi olarak bilinen hipokampüs ve korku merkezi olarak bilinen amigdalayı barındırır. Limbik sistemimiz ayrıca, bebeklik döneminde emniyetimiz ve güvenliğimizi sağlamak için ebeveynlerimize bağlı olmamızı sağlayan temel bölgedir. Zihnimizde anlamların değerlendirilmesi, sosyal sinyallerin işlenmesi, duyguların devreye girmesi ve geçmiş anılarımızın detaylarının anımsanması da limbik yapılar sayesinde gerçekleşir.