Bu yazımda, ruhsal dalgalanmalarıyla, gel gitleriyle, genellikle cana yakın oluşuyla, kendini iyi hissederken sizi bulutlara çıkaracak kadar keyifli, kötü hissederken ise derin bir boşluk duygusu taşımasıyla tanıdığınız borderline kişilik örüntüsünü anlatacağım. Ayrıca, borderline kişilik örüntüsünün oluşmasında etkili olan faktörleri, bu kişilik türünün ilişkilerinde nasıl davrandığını, içinde barındırdığı duygudurumu ve problemlerinin derinliğine bağlı olarak nasıl tedavi edilebileceğinden bahsetmeye çalışacağım.
Gelgitli Bir Dünyaya Yolculuk…
Borderline kişilik örüntüsüne sahip insanlarla ilişki kurduğunuzda kendinizi genellikle iyi hissedersiniz. Dışarıdan bakıldığında bu insanlar son derece samimi tavırlarıyla dikkat çeker ve diğerleriyle kısa sürede yakınlık kurabilirler. Yeni girdiği bir ortamda, hiç tanımadığı kişilerle bile bir anda samimiyet kurup yakınlaşabilirler. Böyle bir kişiliğe sahip olmaları özellikle bizim gibi toplumlarda insanların çok hoşuna gider. Kendilerini iyi hissettiklerinde etrafa kelebekler saçarlar. Giyimleriyle, kuşamlarıyla, enerjileriyle ve genellikle kadınsı oluşlarıyla dikkat çekerler. Kadınsı diyorum çünkü; borderline kişilik örüntüsü kadınlarda erkeklerden çok daha fazla görülen bir kişilik örüntüsüdür.
Dışarıdan bakıldığında dertsiz, tasasız, dünyayı takmayan ve neşeli bir görüntü sergileyen kişinin iç dünyasında ise tam bir bölünme mevcuttur. İyi kendilikteyken dünyayı ve içindekileri cennet ve melekler olarak algılayan ve karşısındaki kişiye de öyle hissettiren bu kişi, kötü kendiliğe geçtiğinde ise kendisini inanılmaz değersiz, anlamsız, boşlukta köşe bucak savrulan, kendisini sevilmeye layık görmeyen çirkin bir ördek yavrusu gibi deneyimler.
İçinde bulunduğu değersizlik ve boşluk duyguları o kadar yoğundur ki bu durum, kişinin kendisini cehennemde gibi hissetmesine sebebiyet verir. Kötü kendiliğe geçtiğinde bu kişilerde en çok görülen duygu öfkedir. Kişi, içinde bulunan öfke ile kendisini zora sokabilecek bir takım eylemlere başvurabilir. Ani öfke patlamalarıyla dürtüsel davranan borderline kişiliğin sosyal hayatında da birçok sorunla karşılaşması sık rastlanan bir durumdur.
Renkler, borderline kişilik örüntüsünü anlamada bizlere çok yardımcıdır. Siyah ve beyaz, borderline kişilik örüntüsüne sahip kişinin iç dünyasını çok güzel anlatır. Bu kişilik örüntüsüne sahip kişinin hayatındaki bölünme bu iki renkle tamamiyle uyumludur. Kişi iyi kendilikteyken ( beyaz ) her şey son derece mükemmeldir. Kendisini ve karşıdaki nesneyi pür iyi olarak deneyimler. Kötü kendiliğe (siyah) geçtiğinde ise her şey altüst olur. Kendisi ve karşısındaki nesne bu sefer tam tersi biçimde algılanır. Bu kişilerin hayatlarında ve ilişkilerinde genellikle gri yoktur. Duygusal bölmenin oluşu hemen her olayda kendini gösterir. “ Ya hep, ya da hiç !” düşüncesine sıkı sıkıya bağlanan borderline kişilik örüntüsü, ilişkisinde bir kişiyi ya çok sever ve ayrılamaz ya da hiç sevmez ve o kişiye ısınamaz.
Borderline kişi, aşk hayatında genellikle narsisistik kişilerden hoşlanır( Narsisistik Kişilik Örüntüsünü buradan okuyabilirsiniz..) . Bu iki kişilik birbirini, adeta bir mıknatıs gibi çeker. Dışarıdan bakıldığında uyum içinde gözükmeseler de, birbirlerini yiyip bitirseler de birbirinden ayrılmaları çok da kolay değildir. Çünkü bu iki kişilik türü tencere ve kapak gibidir ! Kendisini dışarıya son derece mükemmel gösteren narsisistik kişi, borderline kişi için son derece ilgi çekicidir. Ve ilginç bir şekilde bu iki kişilik birbirini her zaman bulmayı başarırlar.
Borderline kişilik örüntüsüne sahip kişi genellikle, hayatına giren kişilerin hep yanlış olmasından ve kendisini duygusal ve fiziksel olarak kullanmasından şikayetçidir. Aslına bakılırsa bu kişilerin yakınmaları gerçeği yansıtmaz çünkü; bu kişiler kendisini manipüle etmeyecek kişilerden gerçekte hiçbir elektrik alamazlar. 1000 kişilik bir topluluğa girseler ilginç bir biçimde kendisini manipüle edecek narsisistik kişileri seçmeyi ve onlara aşık olmayı başarırlar. Bu iki kişiliğin aşk hayatları da son derece gelgitlidir ; Borderline kişilik örüntüsüne sahip kişi, iyi kendilikteyken karşısındaki narsisisti son derece mutlu eder. Kendisine deliler gibi bağlanan ve seven bir kadını karşısında gören narsisist de bu durumdan son derece memnundur.
Yansıtmalı Özdeşimin Kullanımı…
İyi kendilikteyken bu ilişki iki taraf için de son derece mutluluk vericidir. Ta ki borderline kişilik örüntüsüne sahip kişi kötü kendiliğe geçinceye kadar. Kötü kendiliğe geçtiğinde tüm duygudurumu değişen kişi genellikle yansıtmalı özdeşim dediğimiz ilkel bir savunma mekanizmasını kullanır. Bu savunma mekanizmasını şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: borderline bir kadın kötü kendiliğe geçtiğinde sevgilisine fındık kabuğunu doldurmayacak problemlerden ötürü yüklenmeye başlar. “Sen dün akşam yoldan geçerken kadının birine bakıyordun, ben gördüm, beni sevmiyorsun.” veya “ sen geçen hafta ben konuşurken yüzünü buruşturmuştun, biliyorum beni bırakacaksın…”
Herşey iyi giderken neler olup bittiğini anlamlandıramayan sevgili, bir anda kendini savunmaya başlar. Karşı tarafın itham ettiği şeyleri anlamlandıramaz ve bu durum bir süre sonra tartışmaya doğru gider. Borderline kişilik, karşı taraf kötü duyguya geçene kadar yüklenmeye devam eder. Karşı taraf “artık yeter, neler saçmalıyorsun” vb. bir öfkeyle patladığında ise rahatlamaya başlar ve kendisi mağdur duruma düşer. Artık sinirlenen ve öfkeden deliye dönen sevgilisi olduğu için içinde bir rahatlama hisseden kişi, bir süre sonra karşısındaki kişiyi rahatlatmaya çalışır. Bu döngü, borderline kişilik örüntüsüne sahip biriyle ilişki içerisinde bulunan bir kişinin çok yakından tanıdığı bir döngüdür.
Peki Borderline Kişilik Örüntüsü Neden ve Nasıl Oluşur ?
Bu sorunun cevabı, kişilik temelli bütün psikolojik problemler gibi ilk çocukluk dönemine dayanır ( Hayatın İlk Yıllarının Önemini Buradan Okuyabilirsiniz..) . Yaşamının ilk yılında anneye her anlamda bağımlı olan insan yavrusu 18 ay civarında yavaş yavaş anneden ayrışmanın ilk sinyallerini vermeye başlar. Anne kucağında fazla durmaktan sıkılan ve etrafı keşfe başlayan bebek bireyselleşmenin ilk adımını atmaktan müthiş bir haz duyar. Bireyselleşme, doğuştan getirdiğimiz genetik kodlarımızın aktifleşmesiyle otomatik gerçekleşen bir durumdur. 1
8-36 aylık dönemde bulunan bir bebek için anneden ayrı bir varlık olduğunu deneyimleme ve etrafını keşfetme çok keyifli bir süreçtir. Fakat, anneden henüz tam anlamıyla ayrışamadığından ve anneye duygusal ve fiziksel anlamda hala muhtaç olduğundan, bebeğin bu bireyselleşme çabaları bakım veren tarafından desteklenmelidir.
Sağlıklı bir anne bu süreçte, bebeğinin ayrışma- bireyselleşme çabalarına destek olur ve bebeğine “güvendesin” mesajını sağlıklı bir şekilde iletir. Bunu gören bebek etrafını keşfetmeye ve karıştırmaya başlar. Bebeklerin bireyselleşme çabalarının desteklenmesi, ilerleyen yıllarda bu kişilerin kendilerine güvenen ve dünyayı keşfetmeye meraklı bilim insanları olmalarına kaynaklık eder. Bu dönemde bebeği, yeğeni, torunu vb. olan kişiler bebeğin bu sürecini çok daha iyi gözlemleyebilir.
Bu yaştaki bir bebek için annesi tıpkı bir yakıt istasyonu işlevi görür. Etrafını keşfe dalan bebek anne kucağından indikten sonra önce bir metre uzaklaşır ve anneye döner bakar. Annenin gözlerinde “güvendesin, gidebilirsin” duygusunu alan bebek birkaç metre daha uzaklaşarak tekrar anneye bakar. Aynı duyguyu alması durumunda artık rahat bir şekilde etrafı keşfederek iç dünyasının temellerini sağlam bir şekilde atar.
Bu bebek, ilerleyen yaşlarda kendine güveni olan, sınırları net olan, ilişkilerinde bağımlı olmayan ve duygu durumu dalgalı olmayan bir insan olacaktır. Fakat bazı anneler o kadar kaygılı bir yapıya sahiptir ki, bebeğinin kendisinden ayrılması anneyi inanılmaz bir boşluk duygusuna sürükler. Kendi iç dünyasının kaygısını düzenlemeyi başaramayan anne, gözlerinden bebeğe öyle bir tehlike sinyali gönderir ki, bunu gören bebek hemen annesinin kucağına geri döner ve bir daha oradan ayrılamaz.
Anneden her ayrılışında kendisini büyük bir boşlukta hisseder. Bu bebekler büyüdükleri zaman, aileden, sevgiliden, bağlandığı kişiden ayrılamayan, ayrıldıklarında kendilerini inanılmaz değersiz hisseden, özerkleşemeyen kişiler olarak deneyimler. Etrafınıza dikkatli bakmanız durumunda annenin dizinin dibinden ayrılmayan, eteğine yapışan, sanki etrafındaki insanlardan canavarmışçasına korkan çocukları görmeniz mümkün ! İşte bu çocuklar, ilerleyen yıllarda da özerkleşemeyen, bağımlı ve kendisine güveni olmayan çocuklar olacaktır.
Borderline kişilik örüntüsüne sebebiyet veren bir diğer faktör ise annenin ( bakım verenin ) dengesiz tavırlarıdır. Anlaşılmasını kolaylaştırmak için olayı biraz hikayeleştirmemiz daha iyi olabilir : Bir çocuk düşünün; bu çocuk evde oyuncaklarıyla son derece mutlu, mesut bir şekilde oynuyor. Kendini iyi hisseden( iyi kendilikte) anne de çocuğuna gidiyor ve sarılıyor, onu seviyor. Çocuk, annenin kendisine sarılmasıyla kendini son derece değerle ve sevilesi, karşı tarafı da seven bir nesne olarak algılıyor. Tam bu sırada annenin telefonu çalıyor ve yan odaya geçiyor. Telefonda eşiyle şiddetli bir tartışma yaşıyor. İçinde hissettiği değersizlik ve boşluk (kötü kendilik) duygularının da etkisiyle öfkelenen anne, çocuğun olduğu odaya giderek çocuğa bağırmaya başlıyor “ Buraların hali ne ?! Gerizekalı çocuk her yeri dağıtmışsın ! ”.
Az önce kendisini sevilen ve karşı tarafı da seven olarak deneyimleyen çocuk ne olduğuna anlam veremiyor ve kendisini değersiz, sevilmeyen ve mağdur, karşı tarafı ise gaddar ve sevmeyen olarak algılıyor. Buna benzer senaryoların, çocuğun hayatında yüzlerce hatta binlerce kez tekrarlanmasıyla, çocuğun kendisi ve nesne hakkındaki hisleri ikiye bölünür. Karşı taraf kendisine iyi davrandığında kendisini iyi hissederken , kendisine kötü davranıldığında ise kendisini çok kötü hisseder. Duyguları iyi ve kötü olarak ikiye bölünen kişi kendisini ve karşısındakini anlamlandırmada ciddi çarpıklıklar yaşar. Bu kişi hayatının geriye kalan kısmında, karşı tarafın gözlerindeki değerlilik duygusuna sahip olabilmek için kendi hislerinden ve bedeninden vazgeçer. Duygusal ve bedensel sınırlarını koruyamaz.
Borderline kişilik örüntüsünün hayat işlevselliğine etkisi çocukluktaki travmaların derecesi ve yoğunluğuyla doğrudan bağlantılıdır. Çocukluğunda yoğun travmaları olan kişilerin kötü kendiliğe (siyaha) geçtiklerinde genellikle seks yapma, uyuşturucu madde kullanma, adrenalin deşarjı gerektiren sporlar ( paraşütle atlama, bungee jumping vb.) yapma, mastürbasyon, hızlı araba kullanma, aşırı yemek yeme vb. aktiviteleri yaptıkları terapistler tarafından bilinen bir gerçektir. Bu kişilerin kendilerine zarar verici eylemleri dürtüsel olarak yapmalarının ardında kendileri ölü gibi hissetmeleri yatar. Ölülükten kurtulmanın ve adrenalin salgılamanın yolu da bu gibi aktiviteleri yapmaktan geçer. Büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğu borderline kişilik örüntüsünün psikoterapi ile tedavisi mümkündür.
Daha sonraki yazılarda görüşmek dileğiyle….
Yazar:
Uzman Klinik Psikolog & Psikoterapist & Cinsel Terapist
Mehmet KAYA